7 Temmuz 2011 Perşembe

Hala Güzel Şeyleri Paylaşmamı İstemeyen Var mı?

Evim, bir çıkmaz sokağa bakıyor. Her yıl yaza doğru, bu sokakta bazı sakinler türermiş; ben onların varlığından haberdar olalı birkaç ay oldu. Bir kadın var çıkmaz sokağımın dengeleri alt üst olmuş sakini; neler yaşadığını kendi bile bilmez, bir Tanrı bilir, bir de o acımasız karanlıklar... Zaman zaman ağlamalarını, inlemelerini duyar, huzur ve mutluluk dilerim ona ellerimi çenemin altında kavuşturup. O kadar içten ve o kadar kırılgan biri ki, ses tonundaki çocuksu tizlik sizi olduğunuz yere çakıp onu dinletiyor. Her zaman güneş gözlüğü takıyor, belki de çocukça saklanıyor senden, benden, öbüründen, berikinden... Cılız mı cılız, bir deri bir kemik kalmış kadıncağızım. Onu ilk öğrendiğimde komik şekilde şaşırmıştım; sanki dünyadaki herkes benim gibi evinde rahat rahat yaşayabiliyor, sıcacık odasında uykuya hazırlanabiliyormuş gibi! İnsanlık hali böyle oluyor demek ki: Herkes seninle aynı şeyi yaşıyor gibi geliyor ve farkına varmıyorsun yaşanan diğer hüzünleri, yoksunlukları, haykırışları... O kadar her şey bize ait ki, o kadar bencilce ve müsrifçe kullanıyoruz ki hayatı, arada sırada durup şükreden kaç kişi vardır merak ediyorum.

Eski iş yerimde 6 kat merdiven çıkardım, sırf elim sıkışık olduğu için spor yapmak istediğimden ve işe yürüdüğüm mesafe yetmediğinden bir de merdiven tırmanırdım. 6. kata vardığımda ve hatta ara katlardayken gülümserdim hep, çünkü sapasağlam bir bedendi beni ayakta tutan, vücut bütünlüğüm, ruh bütünlüğüm bozulmamıştı, 6 katı bir seferde çıkabilecek gücüm vardı, bir nebze de olsa sportif bir hayatım vardı. Hiç yakınmadım, çünkü bana göre eğlenceli bir şeydi, oyun gibiydi tıpkı. Asansörü kullandığımda, ödevini yapmadan okula gelmiş afacanlar gibi hissederdim hep. :)

Bazen nefes aldığımda, kendimi şanslı hissediyorum, ciğerlerime bu kadar kötülük etmeme rağmen, hala benim için tüm gücüyle çalışıyor çünkü! :)

Bilgisayarım bozuk ama iş yerinden evime getirebileceğim bir bilgisayarım var ki evde müzik dinleyebileyim; onu taşımak sağ tarafımı göçürmüş durumda, resmen asimetrik bir hale geldim ama yaşasın ki, güçlü, atletik bir yapım var ve yük taşımak beni çok yormuyor! :)

Bazen yemek yemekte zorlanıyorum Lidyalılar yüzünden :))))))))))))) Hahahaahaaaa ama küçük bir detoks yapmış ve bedenimi atıklardan arındırmış oluyorum. Sonra yemek yediğimde, kendimi çok şanslı hissediyorum ve damağım daha yoğun alıyor tattıklarını! :)

Her hafta sonu çılgınlar gibi eğlence mekanlarına gitmiyorum ama sevdiğim insanlarla internetten de olsa görüşebiliyorum! İnterneti bulanın alnından öpeyim! :)

Bir yokuşu çıkarken ne kadar dik olduğunu düşünüp gücümden kesilmiyorum, aksine ne kadar sağlıklı ve güçlü olduğumu düşünüyorum, engellileri düşünüyorum ve onlara iyi bir enerji yayabilmek için, güç verebilmek için güçlü olmam gerektiğini çünkü o özel insanları düşünüp kendimi farklı hissederek üzülürsem onların da en az benim kadar üzüleceklerini biliyorum! :)

Güneş açtığında, sıcağın iliklerime işleyişinden keyif alıyorum, terlediğimde attığım toksinleri düşünüp gülümsüyorum ve yağmurda yıkanırken akıp giden pislikleri seyrediyorum; ne kadar çok negatif enerji yüklenmiş insanlar! :)

Dostlarım; evet, buradan bakınca ohoooo keyfim gıcır, çünkü gün içinde hissettiğim yaşadığım sadece güzel şeyleri size iletiyorum. Aslında gerçekten gıcır ama başka türlü yaşarsam kahrımdan ölürdüm ya da kafayı yerdim gerçek anlamda. Elimdekilerle mutlu olmak istiyorum ve oluyorum. Tek istediğim mutlu ve huzurlu bir hayat; aşk da isterim de olmuyorsa oturup üzülecek halim yok, cehenneme kadar! :) Aşkla mutsuz olacağıma aşksız mutlu olurum. :)

Her gün bir milyon tane duygu geçiyor içimizden, bir milyon tane memnuniyetsizlik yaratıyoruz kendimize. Evet, iyimser düşünüyorum, kiminize göre çok iyimserim; zannetmeyin ki kötü şeylerin farkında değilim, çoğunuzdan daha çok farkındayımdır, biliyor musunuz? Ayrıca kurmaya başlarsam hayatı cehenneme çevirecek hayalgücüne sahibim, bilen bilir! :) Kurmiyim n'olur! :)

5 Mayıs 2011 Perşembe

Şehr-i İstanbul Kanatlarımın Altında: Galata...


Galata… Sesine, kokusuna, huzruna kurban olduğum cennetim…

Burada ruhum olduğunu hissedebiliyorum, ruhum yanımda benimle beraber yürüyor gibi; ordan oraya koşup sanki tüm duvarlara, tüm taşlara dokunuyor canla, başla.

Eve koşa koşa gelmenin çok farklı anlamlandığı Galata, tesadüf değil benim için; ben, burada olmak istedim hep, varlığını, nasıllığını bilmeden burada yaşamak istedim. Evlerin bakımsız duvarlarından akan o zarif ruh, beni öyle bir çevreledi ki… Mekanı mekan yapan insanlardır diye düşünürdüm ama burada başka bir şeyler var, burası yaşayan bir organizma; nefesini, fısıltılarını, gülüşünü duyabilirsin kulak verirsen eğer. Girdap gibi çekiveriyor seni, neye uğradığını anlayamıyorsun.

Her sokağında ayrı bir tat, ayrı bir güzellik var; dokunmaya kıyamıyorum gözlerimle bile. İçinde o kadar çok şey barındırıyor ki, düşündükçe derinine dalıyorsun, kendinden geçiyorsun isteye isteye… Baktıkça bakasım geliyor; her baktığım yerde, her seferinde başka bir dokunuşu fark ediyorum, başka bir söylemi, başka bir hüznü... Konuşuyoruz karşılıklı, her zaman da beni gülümsetmeyi başarıyor, her ruh halimde.

Sanırım aşık oldum. Herşeyiyle seviyorum buraları; çulsuzuyla, itiyle, kopuğuyla, sefiliyle, enteliyle, turistiyle, çamuruyla, tozuyla, toprağıyla. Ayağıma bulaşan çamurun beni en az rahatsız ettiği yer Galata. Burada başka bir şeyler var. Burası sen ne olursan ol, kim olursan ol seni kucaklayan kadın şehir İstanbul’un pürüzsüz cildi gibi. Acını da sarmalıyor, sevincini de; ağladığın zaman gözyaşların yanağından bir başka süzülür buralarda, esnafla muhabbetin bir değişiktir. Hem çok yalnız kalabilirsin hem de kalabalıkta huzurlanabilirsin.

Havası değişik kokar, yağmuru değişik yıkar seni. Buraya gelen insanların ruhları bile farklılaşıyor sanki; o Tünel'den aşağı inmeye başladın mı, kocaman bir sabun köpüğünün, bir balonun, içine adımını atmışsın demektir ve gerçekten iyi gözlerle bakarsan etrafına, zaten artık yukarı dönmek istemezsin. Seni öyle bir çağırır ki artık karşı koyamazsın.

Kalp atışımın, ona yaklaştıkça hızlandığı tek yer burası. Evime dönerken Tünel'e kadar koşar adım derecesinde saldırdığım ilkim ve tekimdir Galata.

Evlerinin içinde sefalet de yaşansa, varlık da yasansa büyük mutluluklar hissedersin. Kavgası, kıyameti bile güzeldir. Evsizi ise ayrı alemdir.

Çöpünü sevdiğimin Galata'sı, cayır cayır yaşarsın burda; şerefsizim ölüyü diriltir, adamı duman eder burası! Ama koynunda olduğuna hiçbir zaman pişman olmazsın; çünkü bilirsin, o şefkat gösterir sana, sen ona nankörlük etsen de o kendini bozmaz, çizgisi bellidir. Ne kendi geçer bu tarafına çizgisinin ne de seni geçirir kendi yanından öteye.

Vasiyetimdir: Öldüğüm zaman ya yakılayım, küllerim Galata Kulesi’nden savrulsun Galata’mın dört yanına ya da Galata’da bir yere, örneğin Tünel'in temeline gömüleyim. Gerçek hayat, burada yaşanır; böyle yaşadıktan sonra da beden burda uyuyakalsın, hep en mutlu olduğu yerde ki başka mutluluklara katkısı olsun, her zerresiyle Galata’da tekrar vücut bulsun sonsuza kadar…