9 Eylül 2014 Salı

Buğulanan Parlak Siyah Saçlar

http://www.youtube.com/watch?v=xaYQjSmabqY
Çox darıxdım aybalam men sizi...


"Vahit Dayı'm çok hastaymış..." dedi çaresiz bir ses tonuyla annem... Vahit Karaçanta... Gurbet siyahı saçlarını limon suyuyla parlatır geriye doğru tarardı, arka cebinden çıkardığı krem rengi ve sık dişli tarağıyla. Hep takım elbisesiyle hatırlıyorum büyük dayımı. Gözlükleri gözünde... Tam bir büyük dayı... Asil, güçlü, sevgi dolu, heyecanlı ve tok sesli azer oğlu...


Çocukken ben Acıbadem'e Lülü ve Zeynep ablaların yanına gelirdik. Büyük dayım ve Yıldız Yenge'min sıcacık kucaklamalarını hatırlarım. Çaylar içerler, gülüşürler, söyleşirler hep bir arada. Ben de o küçücük evin en küçücük konuğu olarak o tatlılıklardan sebeplenerek büyüdüm şanslıyım ki... Kim bilir ne dertler, ne hüzünler söylenirdi de ben sadece dondurma ve elma şekeri yer, komşu çocuklarla sokakta oynardım... Yıldız Yenge'min mutfağı, Vahit Dayı'mın krem rengi sık dişli arka cebindeki tarağı, Lülü ve Zeynep ablalarımın çantalarıydı hayat benim için orada... Mutlu ve hep huzurlu... Gülüşlerinin perdelediklerini benden köşe bucak gizlerlerdi...



Sonra büyüyünce bir şeyler olur ve uzaklaşırsınız, uzaklaştırılırsınız; ama onlar benim büyük dayım ve yengem ki, ben neden uzak kalıyorum? :( Hiç anlayamazsın... Anlatmazlar... "Çocuksun sen, anlamazsın!" Oysa aslında herkesten çok sana dokunur; anlayamazlar o yokluğun rüzgarındaki ürperişleri...



Yıllar sonra dün gittim o eve yine... Hiç değişmemiş... Yine sıcacık... Sanki dayımla yengem çarşıda pazarda gibiler; hissettim onları... O sokaktaki ağaçlar, o yol... Apartmanın girişinde öğretmencilik oynardık. Bu sefer oynamadım hiç... Oyun oynarken yanınca çıkarsınız oyundan. Lülü, Zeynep Abla'm ve ben çıktık oyundan...



Acıbadem; Yıldız ve Vahit Karaçanta'nın sıcaklıkları, Lülü ve Zeynep'in neşesidir benim için. Şimdi o banyonun penceresinden içeri sessizce sabır üfleyen iğne çamlarına bakıyoruz... Perdeleri uçuşan küçük mutfakta Umaç Helvası kavruluyor. Vahit gitmiş; o krem rengi tarağını cebine koyup Yıldız'la buluşmaya gitmiş... Uyuyacakmış Yıldız'ın kadın omzuna yorgun başı yaslı, bulutlara bakacakmış...


Yavuz Amca'm, anneannem, Pamuk Dede, cici anneannem, dayılarım birer birer toplayıp anılarını, kokularını da alıp bizi bırakıp gittiler... Hem de ben daha hiçbirine doyamadan...



"O iyi insanlar, o güzel atlara binip çekip gittiler. Demirin tuncuna, insanın piçine kaldık." Yaşar Kemal

Vahit Karaçanta ve Yıldız Karaçanta'nın aziz anılarına ithafen...