22 Mayıs 2016 Pazar

"Adalar'dan bir yar gelir..."

Her şey, Aygaz reklamının bende yarattığı farkındalıkla başladı:

Gittim gitmesine de, kalamadım el oğlunun dergi sayfalarındaki Karayipler'inde, Bahamalar'ında, kendilerine cennet memleketlerinde be arkadaş! Ağır bastı vatan hasreti; "cennet vatan" nedir, gidip dönünce anladım zaman ilerlerken...

Yazılarımı yazarken penceremdeki Süleymaniye Camii'nin nazlı güzelliğiyle bana ışıldayışını özlemişim...

Her sabahın er saatinde onca taşın arasında bilmem nereden gelen bir türlü çözemediğim Galata'mın ağaç kuşları cıvıltılarıyla buram buram kokan poğaça kokusu eşliğinde uyanmayı özlemişim...

Her gece, her nerede olursam olayım, evciğime gelip kendi yatağıma yatmanın içimi ısıtmasını özlemişim...

Penceremden bakarken Galata Kulesi'ni görüp sanki bir annenin sokakta oynaya çocuğunu kontrol ettikten sonra içeri girmesi gibi güven ve huzur duygusuyla dolmayı tarifsiz özlemişim...

Sultanahmet'i,
Adalar'ı,
Modalar'ı,
Boğazı,
Galata Köprüsü'nü,
Tramvayı,
Vapurları,
Gezi Parkı'nı,
Nişantaşı'nı,
Unkapanı'nı,
Vefa'yı,
Karaköy'ü,
Kiliseleri,
Kemerleri,
Sirkeci'yi,
Eminönü'nü,
Kapalıçarşı'yı,
Mısır Çarşısı'nı,
Tahtakale'yi,
Hanları,
Galata Mevlevihanesi'ni,
Haliç'i,
Balat'ı,
Gelibolu'yu,
Elazığ'ı,
İzmir'i,
Bolu'yu,
Finike'yi,
Peri Bacaları'nın sessizce göğe yükselen çığlıklı gövdelerini seyretmeyi,
Kaş'ın, Kekova'nın, Çeşme'nin, Kadırga Koyu'nun, Behramkale'nin, Kayalıklar'ın denizlerinin içinde canımdan geçmeyi kabullenecek kadar doğaya teslim olmayı,
Böyle saysam dünyanın etrafını defalarca dolaşacak ülkemin her karışını özlediğimi, her yerin ayrı ayrı burnumda tüttüğünü ve hatırlayınca burnumun direğinin sızım sızım sızladığını, gözyaşlarımın inceden süzülüp nehirlerce aktığını hissettim ve bir gün, tıpkı Nazım gibi vatanıma aşık ama ondan uzakta ölmek istemedim...

Döndüm; yeni bir ben olarak köklerime, özüme, evime döndüm. Karşıla beni Kadın Şehir; huzuruna, omzuna susamış olarak kalbim avuçlarımda, ellerimden damla damla sızan kanlı gözyaşlarımla sana geri geldim... İyileştir beni...

Her seferinde taburesine beni buyur edip memleketten dertlenen bakkal Hasan Amca'mı,
Sebze ve meyveleri fileye mi yoksa kese kağıdına mı yerleştireceğini soran manavımı,
'Bir dahaki sefere ziyarete gel kızım!' diyen eczacı amcamı,
Komşularımla arap kahvesi içip -kahveyi hiç sevmem aslında ama bazı insanlarla içerken çok başka bir tat alırım kahveden.- kahkahalarımızla duvarları dalgalandırmayı,
MJet çalışanlarının 'hastaydınız, iyileşmişsiniz artık.' deyip gülen gönüllerini yüzleriyle ikram etmelerini,
Mahallemizin kadın muhtarıyla arada sohbetlerimizi,
Anemon'un, beni, sanki ev ahalisinden birini karşılar gibi karşılayan sıcaklıklarını ve saygılı hallerini,
En ufak iş fırsatını iletip elimden geldiğince yardımcı olduğum ustaları,
Bunlar ve diğer aklıma gelen ve gelmeyen o kadar çok insanı özledim ki buralarda yokken... Hepiniz iyi ki varsınız; hepinizi çok seviyorum ayrı ayrı!

O zaman haydi hoş geldim!