21 Temmuz 2013 Pazar

Bu aralar ilacım, MFÖ-Yalnızlık Ömür Boyu

Defalarca ve koyu koyu dinliyorum bu parçayı son zamanlarda… Çoğunlukla da hafta sonları… Belki hafta sonları yalnız geçiyor diye tamamen…

Çalmaya başladıktan sonra sürekli ayaklarımda bir serinlik, yüzümde hep bir meltem esintisiyle ferahlama hissi… Birden bir çam kokusu ciğerlerime dolan ve zihnimde dolanıp duran düşüncelerimin labirentlerden çıkınca gördüğü hep sensin yine; herşeyin sonu sana çıkıyor gibi, artık istemesem bile…

İşte yine başa döndü parça… Gözlerimi kapatmama bile gerek yok, biliyor musun? Sanki yanımdasın veya sana yazıyorum bu satırları… Bazen çok zorlandığını hissedebiliyorum. Sana ulaşmamı istemediğin için ulaşmıyorum sana ama aslında çok gereksinim duyduğunu biliyorum, seni iyileştireceğini biliyorum.

Güneş o kadar parlak ki, ayaklarımda denizin tuzunu, dalgaların yuvarlanışlarını hissedebiliyorum. Saçlarımın arasındaki çam kokusunu, içime çekebiliyorum derin derin; koyu koyu gölgesinde bulutların, tenime değen deniz diplerindeki soğukla uyuşabiliyorum bedenlerce…

Burnumun direği sızladı bak, anneciğimi özledim… Bir ay geçti… Babacığımı da göremediğim… İşler bir düzene girdikten sonra onları görmek nasip olur umarım… Tutamadım yine… Hayat, ne garip; aslında hep yalnızız ama hep aslında bağlıyız birilerine; görünmez tel örgülerle, sımsıkı bağlıyız… Onlardan uzaklaştıkça canımız yanıyor ve uzak kaldığımız süre içinde etimize batan o tel örgüden kanlar süzülüyor kalbimizden fışkıran…

Bana geldiğin ilk gün, çay getirmiştin ve bugün bile hala o çayı demliyorum; düşün ki ne kadar çok yalnızlık içiyorum… Ne kadar oldu o günden beri? 6. Aya girdik bile… Ne iyi gelmişti sohbetin, beni sen iyi etmiştin, farkında değildin; ben de sonraları fark ettim, tekrar kötüleyince idrak ettim.

Düşünmemek için direniyorum ama hep bir yerlerden çıkıveriyorsun ortaya; hep direniyorsun düşünceme. Aslında aşık bile değilim sana. Legoyla oynarken rengini sevmesen de bir parça tam yerine oturur ya, belki de öylesine bir şey yaşadığım… Ne de olsa senin rengin mavi, benim hiç sevmediğim.

Geçmişi hiç özlediğim olmadı benim; adı üstünde oldu hep benim için: Geç-miş. Her zaman da istediğim yönde hareket ettim, pişmanlık yaşamadım bu nedenle. Belki de o yüzden hiç ilgilenmedim geçenle… Sense bir türlü geçemedin; bir yerin var, oralarda duruyorsun sürekli.

Seni de attığımı sanmıştım ben içimden, kanata kanata? Hep çalışmıştır bu yöntem ama sende neden olmadığını anlamış değilim… Biliyorum ki, yine bir dönence zamanı geldi… Yarın da Dolunay…

Bu hafta benim için çok zorlu bir hafta… Herşey çok farklı bir hale gelecek… Yönünüyse bilemiyorum henüz; yaşayınca bakarız…

Bu da sana bir mektup oldu sanki… Hiç yanıt alamayıp yine de sevdiğine destek olmak için yazan umudun kadınları gibi… Biliyorum aslında bunu istediğini…

13 Temmuz 2013 Cumartesi

Mektup

Bir an, sanki kötü hissetmişsin gibi geldi. Son yazdığını görünce üzüldüm. İyi ol; yalnızlık daimi... Göbek kordonu bile doğana kadar; sonrası karanlık, bilinmez bir hayat denizinde çırpınış...
Yalnızlık hissettiğimde bazen bunu dinliyorum: http://www.youtube.com/watch?v=DrL_Gdh5scQ Sanki bir deniz kenarında oturuyormuşum gibi bir his... Ayaklarım denizde... Dalgalar vuruyor gibi...
Evi temizledim; çamaşır attım makinaya...
Tekrar oturdum yazıyı sürdürmek için... Başka şeyler oldu... Birkaç damla aktı, gitti... Sonra kuru ekmeğime, evime, sağlığıma şükrettim... Sağlam elime, ayağıma... Geçti, bitti... Şanslıyız kendimizi bildiğimiz her an...
Dalgalarda kalmıştım en son.
Ben seninle yaşamayı öğrenmeye karar verdim... Oralarda bir yerlerde senden kırıntılar çıkıp durdukça düzenim bozulmaz artık. Dengem şaşmasın diye senin aklımdaki yerini kabullenmeye başladım. Orda dur öyle. Sivilce gibi... Çıkmasını engelleyemediğim ve olmadık bir yerimde, olmadık bir anda beliren kramplarım gibi dur orda. Seninle savaşmayı kesmedikçe bir şeyler değişmeyecek; anladım. Böyle yazmak da hoşuma gidiyor. Biraz şizofrenik bir his; kendi yarattığım biriyle konuşuyorum sanki! :))))) Neyse... Nerde kalmıştım ben? Ha, dalgalar...
Evet... Yine saçma sapan bir zamanda aklıma geldin ve o son yazdığın yazıyı görünce belki iyi hissedersin diye sana yazmak istedim...
Yalnız olmak çok güzeldir. Sen seçmişsindir. Yaşarsın doyasıya... Kimse bölemez, bozamaz... Oh, mis gibi yosun kokusudur yalnız olmak, ayak parmaklarının arasına sıkışan küçük çakıl taşlarıdır denizin kumsalı yaladığı sahilde...
Yalnız kalmak, hesaplaşmalardır hep; özlemler, hayaller, ciddileşmektir, melankolidir aslında... Hiçbir dermanı yoktur. Yaşarsın ince ince sızan yalnızlığının kanı akarken ruhundan... Gözlerin dolar, boğazında egonun elleri sımsıkı... Hazmetmek tek yoludur o anda; kabul etmek ve o yalnızlığı yaşamak lazım... Geçmiyor başka türlü...
Biri vardı ilgilendiğim... Neler yaşayabileceğimizi merak ettiğim ama sadece mahallede bir iki kısa konuşmanın ilerisine geçmeyen iletişimler, avcumdan yere dökülen kum taneleri gibi akıp gidiverdi; yokluğun karanlığına söndü mumları...
Çoklukla düşünüyorum ki, benim hayatımda biri olsun istemiyor Tanrı. Biri olduğunda dikkatim hep onda olacağı için diğer insanlara yardımcı olamıyorum. Benim misyonum, yardım etmek, rehabilite etmek ruhları... O yüzden, hayatıma kimse girmemeli sanki. Ben çok istiyorum ama bir türlü olmuyor bir şekilde...  Bir işaret istedim Tanrı'dan. Biliyor musun, bana hep işaret verir ben istediğimde. Aslında hep eli omzumda, saçlarımı okşuyor, hissediyorum ama işaret istediğimde daha bir babacan... Şükürler olsun...
Bu aralar çok zor günler... Aslında çok da güzel böylesi... Daha yolunda olacak ama, biliyorum ben.
Bugün, aslında çok sıkışık olmasına rağmen elim, balık-ekmek yemeğe karar verdim akşam... Sahile inicem, Karaköy'deki balıkçıların oradan yürüyüp o güzel çay bahçesine oturucam... Güzel bir yer; bir ay falan önce keşfettim; arkadaşım götürdü...
Finike'ye gitmeyi çok istiyorum... Denize girip dinlenmek istiyorum çok... O duyguyu çok özledim... Denizde eriyip o maviliğe karışmayı, tüm ruhumda Atlantis'in seslerini hissetmeyi... Akdeniz güneşinin tenime dokunuşunu özledim... Ayarlayabilirsem gidicem...

Ne kadar doğru hissettim bilmiyorum ama yine senin çok iyi olmadığını hissettim. En büyük sancılarımızın ardında eşsiz zaferlerimiz yatar UKY. Gücüne sahip ol! Ben sana inanıyorum. İyi kal şampiyon. ^^

1 Temmuz 2013 Pazartesi

Senden bir ricam var...

Sil baştan...

Yeni bir yön...

Kafamdaki birer ısırık alınmış eski lokmalarımın hepsini bir ağaç altına gömdüğüm bir Haziran ayı... Başından beri bu Haziran'da bir fırtına öncesi sessizlik var ama... Tik tak...

Ve O 24 Haziran günü...







Herşeyi gömdüm ben o ağacın altına! Niye geri geldin sen?? Nasıl çıktın ki ordan?? Meğer bir parçan hep bir yerlerden çıkıyormuş: Çayımdan aldığım her yudumumda, sağıma yatıp uyuduğum her uykumda, Amy'de, Barış Abi'mde, normalde hiç sevmediğim ama her yerde yaylım yaylım gördüğüm mavi renkte, nurdan bir adamsın benim kalbimde, ruhumda...














Yalvarırım beni bırakır mısın, benden herşeyinle gider misin? Sana ne aşığım ne de değilim; ölümle yaşam arasında sıkışanlar gibi sıkışığım ikisinin arasında sadece. Bırak, artık yalnız kalayım; hiç olmazsa yalnızlığımla başa çıkmayı becerebiliyorum...