13 Temmuz 2013 Cumartesi

Mektup

Bir an, sanki kötü hissetmişsin gibi geldi. Son yazdığını görünce üzüldüm. İyi ol; yalnızlık daimi... Göbek kordonu bile doğana kadar; sonrası karanlık, bilinmez bir hayat denizinde çırpınış...
Yalnızlık hissettiğimde bazen bunu dinliyorum: http://www.youtube.com/watch?v=DrL_Gdh5scQ Sanki bir deniz kenarında oturuyormuşum gibi bir his... Ayaklarım denizde... Dalgalar vuruyor gibi...
Evi temizledim; çamaşır attım makinaya...
Tekrar oturdum yazıyı sürdürmek için... Başka şeyler oldu... Birkaç damla aktı, gitti... Sonra kuru ekmeğime, evime, sağlığıma şükrettim... Sağlam elime, ayağıma... Geçti, bitti... Şanslıyız kendimizi bildiğimiz her an...
Dalgalarda kalmıştım en son.
Ben seninle yaşamayı öğrenmeye karar verdim... Oralarda bir yerlerde senden kırıntılar çıkıp durdukça düzenim bozulmaz artık. Dengem şaşmasın diye senin aklımdaki yerini kabullenmeye başladım. Orda dur öyle. Sivilce gibi... Çıkmasını engelleyemediğim ve olmadık bir yerimde, olmadık bir anda beliren kramplarım gibi dur orda. Seninle savaşmayı kesmedikçe bir şeyler değişmeyecek; anladım. Böyle yazmak da hoşuma gidiyor. Biraz şizofrenik bir his; kendi yarattığım biriyle konuşuyorum sanki! :))))) Neyse... Nerde kalmıştım ben? Ha, dalgalar...
Evet... Yine saçma sapan bir zamanda aklıma geldin ve o son yazdığın yazıyı görünce belki iyi hissedersin diye sana yazmak istedim...
Yalnız olmak çok güzeldir. Sen seçmişsindir. Yaşarsın doyasıya... Kimse bölemez, bozamaz... Oh, mis gibi yosun kokusudur yalnız olmak, ayak parmaklarının arasına sıkışan küçük çakıl taşlarıdır denizin kumsalı yaladığı sahilde...
Yalnız kalmak, hesaplaşmalardır hep; özlemler, hayaller, ciddileşmektir, melankolidir aslında... Hiçbir dermanı yoktur. Yaşarsın ince ince sızan yalnızlığının kanı akarken ruhundan... Gözlerin dolar, boğazında egonun elleri sımsıkı... Hazmetmek tek yoludur o anda; kabul etmek ve o yalnızlığı yaşamak lazım... Geçmiyor başka türlü...
Biri vardı ilgilendiğim... Neler yaşayabileceğimizi merak ettiğim ama sadece mahallede bir iki kısa konuşmanın ilerisine geçmeyen iletişimler, avcumdan yere dökülen kum taneleri gibi akıp gidiverdi; yokluğun karanlığına söndü mumları...
Çoklukla düşünüyorum ki, benim hayatımda biri olsun istemiyor Tanrı. Biri olduğunda dikkatim hep onda olacağı için diğer insanlara yardımcı olamıyorum. Benim misyonum, yardım etmek, rehabilite etmek ruhları... O yüzden, hayatıma kimse girmemeli sanki. Ben çok istiyorum ama bir türlü olmuyor bir şekilde...  Bir işaret istedim Tanrı'dan. Biliyor musun, bana hep işaret verir ben istediğimde. Aslında hep eli omzumda, saçlarımı okşuyor, hissediyorum ama işaret istediğimde daha bir babacan... Şükürler olsun...
Bu aralar çok zor günler... Aslında çok da güzel böylesi... Daha yolunda olacak ama, biliyorum ben.
Bugün, aslında çok sıkışık olmasına rağmen elim, balık-ekmek yemeğe karar verdim akşam... Sahile inicem, Karaköy'deki balıkçıların oradan yürüyüp o güzel çay bahçesine oturucam... Güzel bir yer; bir ay falan önce keşfettim; arkadaşım götürdü...
Finike'ye gitmeyi çok istiyorum... Denize girip dinlenmek istiyorum çok... O duyguyu çok özledim... Denizde eriyip o maviliğe karışmayı, tüm ruhumda Atlantis'in seslerini hissetmeyi... Akdeniz güneşinin tenime dokunuşunu özledim... Ayarlayabilirsem gidicem...

Ne kadar doğru hissettim bilmiyorum ama yine senin çok iyi olmadığını hissettim. En büyük sancılarımızın ardında eşsiz zaferlerimiz yatar UKY. Gücüne sahip ol! Ben sana inanıyorum. İyi kal şampiyon. ^^

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder