6 Ocak 2014 Pazartesi

Ayak Bileklerime Sıvanmış Tuzlu Kumlar

Biraz uyuduktan sonra uyanıp yatağıma yattım ve uykusuzluğun kalleşçe böldüğü gecemi böyle sürdürdüm: http://www.youtube.com/watch?v=2lCbxwTDn_c

Ne kadar beklenmedik bir an ve ne kadar beklenmedik duygular bunlar yine; yine gecenin koynunda...

Bu parçayı, tesadüfen bulmuştum yıllar önce. Bu parçada hep bir yalnızlık, hep bir dimdik durup ağlayış yatar benim için... Gökte tüysü kümülüsler, güneş kehribar gibi ışıltılı ve denizin rengi turkuazdan maviye döner hayallerimde. Üzerimde beyaz, şile bezi bir elbise uçuşur; ayak bileklerimde dalgaların nanemsi ferahlatıcı dokunuşları... Ayaklarım çıplak, sahil boyunca yürüyorum, parça fonda çalarken. Saçlarım yüzüme uçtukça elimle kenara doğru kıvırıyorum maviliklerimi kapatamasınlar diye. Uçsuz bir huzur ahengi oluşunca ruhumda gülümsüyorum iç çekerek... Yalnızım ama çok mutluyum. Güneşten bir uçurtma ve deniz kumundan bir kızak... Gözlerimde biraz hüzün, dilimde biraz buruk bir tat var ama zaten hiçbir şey kalıcı değil biliyorum ki; ne sen kalıcısın ne de sensizlik kalıcı...

Adım aldıkça arkada kalan ayağım bir parça gömülüyor ıslak kumlara; gölgemi yetiremiyorum kumları serinletmeye denizin yettiği kadar. Arada bir vücudumun ağırlığını taşıyamayacak oluyorum, sendeleyecekken toparlanıyorum tekrar. Sanki düşersem şarkı bitecek, renkler solacak ve gülümsememi Pandora çalıp kaçacak gibi; o yüzden direniyorum. Ayakta kalmalıyım, tek başıma ve dimdik...

Keşke bir kabus olsaydı bu... Saat çok geç olmuş; uyumayı denemeliyim sanırım, kabuslardan korksam da...

4 Ocak 2014 Cumartesi

Biri Ağzımın Kenarlarını Yerden Kaldırabilir mi Lütfen?

Melihat söyler durur tatlı tatlı; Yeniay göğün karanlığına bürünür Süleymaniye'nin tepesinde... Anılarım yanı başımda... Gözlerim nemlensin isterim ama doymuş neme tenim artık, ısınmak ister nemin buharıyla...

Ayın bir ucu hüznüme bir ucu neşeme takılı; gerildikçe açılıyor aradaki uzaklık... İyi mi, kötü mü bilemem bir türlü... Belki de aynı anda olmalı ikisi de yüzümde. Hüznün ağırlığını taşıtan neşe olmasın sakın? Haliç'in ıssız mahremine boğup geçmişi, geleceğimi Süleymaniye'ye döndürürüm ellerim bitap...

Yıldız topluyorum gözlerimle, sarkaçtan aşağı dökülen kuyruklarına uzanıyorum, kirpiklerimi göğe batırarak. Ayakucumda yükselip umutla uzatıyorum ellerimi bulutlara... Umut... Hayatı tek sürdüren o değil mi zaten be? Ellerimiz hep soğuk, gözlerimiz hep hüzünlü olsa hayat, yine böyle yaşanır mıydı sevgi yoksunluğunda?

Hüznü neşeye mayalamayı bileceksin, nefreti sabra ve anlayışa; cahilliğini bilginle törpüleyip öğreneceksin ki insanlık halidir kaderin elindeki o eski bendirin tedirgin sesleri...