27 Ekim 2013 Pazar

Tüm gece, sol yanımda oturmuştun öylece...

Sana seslenince masadakiler, başımı sol tarafa çevirdiğimde gördüm seni. Sonra takdim üzerine, elini bana doğru uzatıp hafifçe gülümsedin belli belirsiz; tokalaştık. Usulca solumdaki sandalyeyi çekip oturuverdin. Masadaki konuşanları izliyordun, rakını yudumlarken. Bir ya da iki de sigara tüttürdün bir ara. Sanki bir şeyler anlatacak ya da söze katılacak oluyordun bazen. Normaldeki duruşunla o kadar karışıyordu ki bu izlenimim, konuşacak mısın susarak dinlemeyi sürdürecek misin anlayamıyordum bazen.

Farklı gelmiştin gözüme; topuz bir erkek saçı (bilmiyorsun bunu aslında ama ben erkekte öyle topuz çok severim; farklı çünkü.) , kucakta birleşmiş eller, tebessümsü bir duruş, sanki her an bir şey anlatacakmış gibi bir ifade, marur ve onurlu bir ruh... Çok istemiştim seninle sohbet etmeyi ama o kadar kararlı bir sessizdin ki bölemedim suskun sesini... Merak etmiştim seni; söyleyeceklerini, söyleyemediklerini, söylemediklerini...

Alçakgönlünle oturdun sol yanımda, tüm gece... Çok tatlıydın, sol yanımda, öylece...

26 Ekim 2013 Cumartesi

Güneşin Ekim’i


Öyle yorgunum ki... Adeta yaşayasım yok... Gözlerim yanıyor, ruhumdan ağladığım oluk oluk bitaplıktan... Dudaklarıma yerleştirmek istiyorum bir tebessüm ama duvarlarım o kadar narin ki, çivi tutunamıyor; dökülüyor sıvalarım... Çam kokan saçlarımın arasında bir masalcı eli gezinse de tenimi huzuruyla bilese...

Gözlerin kapanınca duyacakların insan gürültüleri olmamalı; doğanın nefesini hissedip yüzünde, onun şarkısıyla sendelemelisin güneşlere doğru, tıpkı bir ayçiçeği gibi. Damarında hayat yerine kan akarsa ölemezsin bile...

Ayaklarımı güneşin Ekim'iyle ısıtan buğulu bir sesi vardı sonbaharın... Çayımın karanfilinin kokusu siner ellerime, kirpiklerimin olanca ağırlıklarıyla kapanan gözlerim, suretini gözlerdi sonraki günün... İnce bellimdeki açık çayımın karanfilli dumanı, kırgın dudaklarımın arasında kıtlama şekerim, mahmur gözlerimin açık kahverengi irisinde sonuçsuz gibi duran katmerli çabalarım...

Sarılsak... Beni uyutsan tatlı sesinden masallar, hikayeler anlatarak... Nefesinin sıcağındaki güven kuytusunda uyuyakalsam, yumuşacık okşayışların sererken saçlarımı omuzlarımdan dizlerine...

Küçükken ayak parmak uçlarıma yükselip kollarımı bulutlara doğru uzatırdım; ellerimi açıp açıp kapatır, bulut koparmaya çalışırdım. Bazen de elimi ağzıma götürüp kopardığım bulut parçasını yediğimi hayal ederek tadını almaya çalışırdım. Sanki yesem tadı pamuk şeker tadı gibi gelecekti! Hiçbir zaman yiyemedim ama bu merakım da hiç dinmedi...

Nedense bu parça... http://www.youtube.com/watch?v=C56haYhJRT4

24 Ekim 2013 Perşembe

Avcunun Kadifesi

Bir damla su gibi damladı kavrulmuş tenimin çatlamış ruh odalarına... Gözleri, bir samurayın onuruyla parlıyordu uzun ve kıvrılmış kirpiklerinin arasında. Bana bakarken o kadar hayranlık dolu bir sessizliğe bürünüyordu ki, utancımdan gözlerine bakamadım hiç. Dudaklarının titreyişinde takılı kaldım, onun bende kaldığınca... Her dokunuşunda sanki birkaç kez dokunuyordu gerdanıma, her öpüşte daha çok susuyorduk; ne kadar sevişsek de zaten bakışınca hep susuyorduk... En son saçlarının kıvırlarını öperim hep, avcunun kadifesinden sonra...