26 Ekim 2013 Cumartesi

Güneşin Ekim’i


Öyle yorgunum ki... Adeta yaşayasım yok... Gözlerim yanıyor, ruhumdan ağladığım oluk oluk bitaplıktan... Dudaklarıma yerleştirmek istiyorum bir tebessüm ama duvarlarım o kadar narin ki, çivi tutunamıyor; dökülüyor sıvalarım... Çam kokan saçlarımın arasında bir masalcı eli gezinse de tenimi huzuruyla bilese...

Gözlerin kapanınca duyacakların insan gürültüleri olmamalı; doğanın nefesini hissedip yüzünde, onun şarkısıyla sendelemelisin güneşlere doğru, tıpkı bir ayçiçeği gibi. Damarında hayat yerine kan akarsa ölemezsin bile...

Ayaklarımı güneşin Ekim'iyle ısıtan buğulu bir sesi vardı sonbaharın... Çayımın karanfilinin kokusu siner ellerime, kirpiklerimin olanca ağırlıklarıyla kapanan gözlerim, suretini gözlerdi sonraki günün... İnce bellimdeki açık çayımın karanfilli dumanı, kırgın dudaklarımın arasında kıtlama şekerim, mahmur gözlerimin açık kahverengi irisinde sonuçsuz gibi duran katmerli çabalarım...

Sarılsak... Beni uyutsan tatlı sesinden masallar, hikayeler anlatarak... Nefesinin sıcağındaki güven kuytusunda uyuyakalsam, yumuşacık okşayışların sererken saçlarımı omuzlarımdan dizlerine...

Küçükken ayak parmak uçlarıma yükselip kollarımı bulutlara doğru uzatırdım; ellerimi açıp açıp kapatır, bulut koparmaya çalışırdım. Bazen de elimi ağzıma götürüp kopardığım bulut parçasını yediğimi hayal ederek tadını almaya çalışırdım. Sanki yesem tadı pamuk şeker tadı gibi gelecekti! Hiçbir zaman yiyemedim ama bu merakım da hiç dinmedi...

Nedense bu parça... http://www.youtube.com/watch?v=C56haYhJRT4

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder