Anneanneciğimin anısına... Özlemle...
Anneannem, 2002 yılının mart ayında gitti. "Gitti"; çünkü bir gün çıkıp gelecekmiş gibi özlemek istiyorum onu hep. O mağrur haliyle sevincini ve özlemini birbirine karıştırıp mesafeli bakışlarıyla sıcacık kucaklayacak beni yine kısacık...
Tam bir salon kadınıydı anneannem. Bacaklarını yan yana bitiştirip hafifçe yana yatırır ve dimdik otururdu. Konuğu varken bacak bacak üstüne atmaz, ayaklarını da ölüyor olsa uzatmazdı...
Anneannem, nüfus kaydına göre 1911'te Gence'de doğmuş; cici anneannem ise (kız kardeşi) Nahcıvan'da. Büyük dedem (babaları), Rusya'da, devletin önemli ve tutulan bir Nahiye Müdürü'ymüş. Daha sonra kurulan Cenub-i Garbi (Güneybatı) Kafkas Cumhuriyeti'nin Ulaştırma Bakanı olmuş. Böyle bir mevki söz konusu olunca da davetler, balolar ve buralara da mutlaka (anneannemin deyişiyle) damla yani eşle katılım gerekirmiş. Anneannem, 6 kardeşin en büyüğü; kardeşlerine bakılması gerektiğinden büyük anneannem evde kalıp çocuklarına bakarmış ve anneannem de evin en büyük kız çocuğu olarak büyük dedeme eşlik edermiş. Böylece hayatı, salonlarda geçmiş ve her halinden asalet akan asil bir salon kadını olmuş anlaşılan.
93 Harbi'nden sonra (yani Osmanlı-Rus Savaşı'ndan sonra) Rusya yönetimindeki Kars'ın tekrar Osmanlı topraklarına katılması sonucunda, Rusya ve Osmanlı arasında mübadele yapılmış. Büyük dedem, Kafkasya'daki türklerin Kars'a ve Kars'taki rusların Kafkasya'ya götürülmesinde görevlilerdenmiş. İşte bu değişim sırasında getirdiği son grupla beraber kendi ailesini de Kafkasya'dan Kars'a kaçırmış. Kars'a yerleşmişler böylece.


Dedemse, Harputlu. Anneannem, dedeme kaçmış ve ailelerini o şekilde kurmuşlar. :)
1991 yılına kadar anneannem, Elazığ'daki kerpiç müstakil evlerinde yaşadı, erkenden kaybettiği eşi olmadan yalnız başına... Onlarca yıl...
O sene, başka bir eve geçtik; eski evimiz, içindeki o mis kokan anılarımızla beraber yıkılıp yerine anneanneciğimin rahat rahat yaşayabilmesi için kaloriferli bir apartman yapılacaktı. Çok istemesek de...
1993 yılının ağustos ayında, Elazığ'dan İzmir'e taşındık biz. Anneannem, biraz daha yalnız kalmıştı...
2001 yılındaysa artık 93 yaşına gelmiş olan anneannemi (nüfus cüzdanındaki rusçanın okunabildiği kadarıyla 1911 olarak kaydedildiği için yaşı ve doğum yılı tutarsız) İzmir'e, evimizin bir yan sokağına taşıdık. Artık anneannemle, tıpkı eskiden olduğu gibi, doya doya görüşebiliyordum. Bu çocuk sevincim, 9 ay sürdü ve anneannem, 2002 yılının mart ayında, tam da kapımızın eşiğinde, gezmeye gitmeye hazırlandığımız o son anda daha uzak bir yere gitmeye karar verdi...
Kardeşim, 29 yaşında ve artık kendi düzenini kurmak üzere evini tuttu. Az önce annemle yeni eve gidecek kutular ve eşyaları ayırırlarken anneannemin kupon biriktirip gazeteden, ya ben ya da kardeşim kullanalım diye aldığı yemek takımının kutusunu açtılar. (Anneannemin Tombala'sı, taşları tahtadan ve hayatımda gördüğüm en güzel Tombala'dır.) Bir de ne görelim?? Anneanneciğim, o yemek takımının yanına bir namaz hocası ve o güzel Tombala takımını koymuş! Bu, çok güzel bir sürpriz oldu bizim için. Annem, anneannemin gidişinin ardından evini boşaltırken kapıcı, anneme bu kutudan söz etmiş depoda duran ve annem isterse bu yemek takımını almak istemiş -anneannem takımı kapıcıya koydurttuğu için kutuda ne olduğunu biliyor- ama annem -ki verirdi normalde- vermek istememiş.
Bir an öylece donup kaldık... Aradan yıllar geçmiş ve kutunun açılma zamanı gelmişti. İşte o asil kadın, şimdi de yanımızdaydı; o asil nezaketiyle tatlı bir gülücük kondurmuştu ağzımızın kenarlarındaki gülme çizgilerimize...
Bunca yıldır sadece 2 kez gördüm rüyamda ve ruhun geldi, hissettim anneanneciğim, seni hissettim yanımda ve gülümseyerek uyandım sonra; keşke en azından ayda bir görebilsem seni...
Çox darıxıram ay gız, men seni...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder