
Tokalaştığımızda dikkatimi çekti sesin; hem çok yumuşak hem de tam bir savaşçı gibi cesur ve meydan okuyan cinsten bir ses. Ying ve yang gibi… Gölgeleri öper gibi dinleniyorsun konuştuğun zaman…
Sanki en kızgın anlarda bile konuştuğun an tüm gerginlik yatışacak gibi. Gözü dönmüş hallerini seviyorum; bana umut veriyor. Bu ihtirasından gerçekten etkileniyorum. Vatan ateşiyle yanıyorsun ve başka hiçbir şeyi umursamıyorsun. Bu kadar cesur başka birini sanırım henüz tanımadım.
Bugün fark ettim ki kirpiklerin upuzun. Açık kahverengi ve parlak gözlerinin etrafında, sazlıktaki bambular gibiler çepeçevre…
Saçlarının kıvrımlarına yerleşip bakışlarının gölgelerinde soluklanmak istiyorum. Öpüşlerinin izindeyse ne çok acı var sakladığın… İki dudağının arasında, istersen bir çırpıda oradan çıkarıvereceğin kocaman bir kördüğüm gömülü…
Dokundukça kırıyormuşum gibi kırılgansın aslında ama bir o kadar da mağrur, soğukkanlı ve katısın sanki.
Ellerin sıcacık; sanki her dokunuşunda tenime bir elbise giydiriyormuşsun gibi kuşatıyorsun tüm auramı. Sırtımda, omurgam boyunca ve boynumda bir sızı olarak kalıyorsun kapıya doğru ilerlerken isteksizce…
Nihavent bir hayatın aruz ölçülü uyaksızlığı gibisin; o denli karmaşık, o denli yumuşak ve o denli sertsin, kendine bile… Yine de gözyaşların hep özgür; akabildiğine, taşabildiğine… Gönlünce…
Saçlarının kıvırlarından öperim seni, bu şehrin samurayı...
Saçlarının kıvırlarından öperim seni, bu şehrin samurayı...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder