6 Şubat 2013 Çarşamba

Bir varmış, bir yokmuş...

Ana rahmine düştüğümüzün farkına varıldığı andan itibaren masallarla büyürüz, "bir varmış bir yokmuş..." diye... Aslında hayattaki bir var, bir yok durumlara hazırlarlar bizi, daha kendimizi bilmeden. Oysa biz, hep sonu iyi biten masallar dinleriz, hayatın içindeki hayal kırıklıklarını hiç hesaba katmadan mutlu sona doğru yaşar, dururuz...


Prensler için hep en önemlisi prensesleridir, prensesler için de prensleri... Araya prenslerin ya da prenseslerin anneleri, kardeşleri, babaları veya diğer ahali girip mutluluklarını gölgelemez ya da gölgelemeye çalışmaz.

Yabancılardan çok büyük zararlar görebileceğimizi masallarda hep dinleriz. Bize çok yakınmış gibi görünen birinden çok hayati zararlar alabileceğimizi, kimseye fazla güvenmememiz gerektiğini dinleriz. Hiç de uygulayamayız ve en çok da en yakınlarımızın hışmına uğrarız.

Masalın kahramanı, türlü zorlukların üstesinden gelir. Hep iyi kalpli biri de onun yardımına koşar, kurtarır onu zor durumlardan. O masalın kahramanı, odur aslında.

Hayatta da herşey bir var, bir yok aslında. Arkadaşlar, aileler, aşklar, zorluklar, çelişkiler, mutluluklar; bir var, bir yok. Yaşadıkça öğreniyoruz, içimizdeki çocuksu sevincin, hayata olan inancın, anların "bir var" olduğunu ve onların bize verdiği güçle, umutla "bir yok" larda ayakta kalabildiğimizi... Bazen canımız "bir yok" larda çok yanıyor ama bu ayrılmaz ikilinin diğeri bizi mutlu edecek, bunu çok iyi biliyoruz ve onu beklemeye koyuluyoruz dört gözle...


25 Haziran 2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder