İki gündür çıkamadım evden. Çöpler birikti kapımda. Sokaklarıma özlemim büyüdü; taneleri etrafa saçılan kırılmış nar gibiyim bugün artık… Dışarı çıkmalıyım… Daha tam iyi değilim; ilk zamana göre iyiceyim ama yine de sıkı giyindim. Can atıyorum sokağa çıkmak için! Biliyorum, sokaklar iyileştirecek beni çünkü… O dokuyu gözlerimle, ellerimle, tenimle her duyumsadığımda yenilenir ruhum; bunu iyi biliyorum…
Yavaş yavaş ama heyecanlı heyecanlı, Karaköy’de aldım soluğu; her adımda daha mutlu ve her adımda daha huzur dolu…
Galata Köprüsü'nün üstünde yürümek istedim. Gece ayrı seviyorum köprüyü, gündüz ayrı. Nazlı ama cilveli bir kadın gibi, hem halici hem de boğazı kucaklıyor şehvetle… Hep bir neşe, hep bir şarkı söylemeler, eteğini uçuştura uçuştura koşuşmalar… Seviyorum köprüyü, her zamanki haliyle…
Bir kadın geçti yanımdan şimdi, çiçekli kokusu savruldu kıvrım kıvrım, kaldırımda... Balıkçıların oltalarını gördüm, kuyruklu bir piyanonun içine bakar gibi hissettim kendimi; hepsi bir olmuş bir şeyler çalıyor gibiydiler... Boğaza doğru yaklaştıkça heyecanlandım ve birdenbire egsoz kokusuyla geri döndüm. İyi gelecekti ama köprünün tadı bana; bu sefer gelmedi pek...
![]() |
16 Ocak 2013 Karaköy İskele |
Karaköy İskele'ye kaçayım, dedim ama o kadar kaçacak yer kalmamış ki, o kadar motorlu araç dolmuş ki iskele, nefes alamadım! Ağa takılmış hamsi gibi geri dönüp köprü altına attım kendimi bir gayret... Öyle de tatlı yorgunum ki, dinlenmem lazım artık, gücüm kalmadı...
Köprü altı... Ne kadar ortalık yerde ama ne kadar saklı gizli... Yeni Cami'ye karşı oturdum. Burada daha iyi duyumsanıyor deniz... Denizi koklamalıyım; beynimin en ince damarlarında hissetmeliyim denizi; görmek yetmez bana denizi, hem görmeli, hem duymalı, hem koklamalıyım…
Martılar... Seslenip gülüşüyorlar. Bir bardak da adaçayı ~ıhlamur, kalmamış.~ bir dilim limonuyla... Keskin, acı ve buruk kokusu bir parça huzur verdi, dumanını tüttüre tüttüre...
Görünmez gibi hissediyorum! Yine! Bir yere oturunca sanki kimse beni görmüyor da sadece ben onları seyrediyor gibi hissediyorum. Keyifli bir duygu; oyun oynar gibi… Çocuk gibi… :)
Tüm bunlar olurken Goran, en sevdiğim tango parçasıyla eşlik ediyor bana: Ausencia...
Sucu bir amca geçti sırtında bitkin, mavi bir kazak. Günün sonuna kadar üç beş kuruş daha satış yapmak için ite ite arabayı... Gözleri masmavi, saçları bembeyaz, cildi çatlamış ve sokaklarca yorgun, kimbilir ne anılarla, ne insanlarla...
Şuradaki masada iki kadın biri sarışın, biri kumral... Sohbetin dibini görmüşler; belli, rahatlamış, gevşemiş, tatlı gülümseyişlerinden...
Bir motor yanaştı; kimbilir kimleri koparacak buradan, birilerinden ve de kimlerin gözüne giden yolda kayıp kavuşturacak birilerini bir yerlere ya da birilerine...
![]() |
10 Ocak 2013 Karaköy İskele |
Martılar, buranın şövalyeleri sanki... İnsanlardan korumak istiyor gibiler, insan olmayan herşeyi... Hepsinin bir güzelliği var çünkü… Çünkü onlar olmasa insan da var olamaz ki...
Motor gitti Üsküdar'a... Ben de üşüdüm, eve gidiyorum artık... Besledim ruhumu; şimdi hazmetmek lazım tatlı tatlı...
21 Şubat 2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder